Etteki ve Sütteki Dioksinler Kanseremi Yol Açıyor

“KEŞKE BİLSEYDİM.” ETTEKİ YA DA SÜTTEKİ DİOKSİNLERİN KANSERE YOL AÇIP açmayacağı sorulduğunda bu yanıtı vermek zorunda kalıyorum. Böyle bir soruya verilebilecek tek bilimsel yanıt bu çünkü. Bazıları dioksinlerin çok büyük bir kanserojen potansiyeli taşıdığı için beslenme yoluyla hiç alınmaması gerektiğini ileri sürerken diğerleri de maruz kaldığımız az miktarların hiçbir sonuca yol açmayacağını iddia ediyor. Duruma hâkim olabilmek için kimyasalların sağlığımız üzerindeki etkilerini araştıran bilim dalı olan toksikolojiye başvuruyoruz. Toksikoloji belki mutlak yanıtlar sunmayabilir bize ama hayvanlar üzerinde yapılan deneylere, biyokimsayal yollarla ilgili bilgiye, moleküler yapıya ve insana ait epidemiyolojik verilere dayanarak değerlendirmeler yapmamıza izin verir. Sütteki Dioksinler Toksikologlar, kimyasalların güçle etkilerini tahmin etme konusunda çok yeteneklidir. Bir seferde 100 aspirin almanın ölümle sonuçlanacağını biliriz. Arseniğin, siyanürün ya da sitrikinin’in ölümcül miktarları kesinkes belirlenmiştir. Ancak kronik etkiler söz konusu olduğunda, yani akut sonuçlar doğuran seviyenin çok altındaki miktarlara uzun süreli maruz kalındığında toksikoloji-nin temelleri zayıflar. Kronik etkiler, akut toksisitenin gözlemlerine dayanılarak tahmin edilemez. Örneğin D vitamini güçlü bir toksiktir ancak her gün küçük dozlarda almak sağlığa iyi gelir. 100 fincan kahvenin içinde bulunan kafein bir yetişkini öldürebilir ancak günde bir fincan kahve toksik değildir. Bir kimyasala bir kez yüklü bir şekilde maruz kalmanın tetiklediği biyokimyasal tepkimeyle küçük miktarlarda uzun süreli maruz kalmanın tetiklediği biyokimyasal tepkimenin birbirinden farklı olduğu bilinir. Örneğin kloroforma güçlü bir şekilde maruz kalmak insanın önce baş dönmesine neden olur, ardından da yatıştırıcı etkisi gelir. Öte yandan kloroforma düşük miktarlarda kronik olarak maruz kalmak karaciğer hasarına yol açar. Dioksine yüklü miktarda maruz kalmanın bir cilt rahatsızlığı olan klorakneye neden olduğu biliniyor. Ancak bütün bunlar bize beslenme düzenimizde bulunan düşük miktarda diyoksinin kanserle bağlantılı olup olmadığı hakkında hiçbir şey söylemiyor. Bu soru en başta neden ortaya atıldı? Çünkü deney hayvanlarına yüksek dozda dioksin vermek kansere yol açtı. Birçok bilimadamı bu tür çalışmaların ne ifade ettiğiyle ilgili kaygılarım dile getirdi. Buradaki varsayım şuydu: Yüksek bir doz deney hayvanlarında kanser yapıyorsa aynı kanserler daha küçük dozlarda aynı oranda oluşacaktır, dozların ne kadar küçük olduğu önemli değildir. Bedenlerimizin, DNA moleküllerinde kanserin başlamasına neden olacak türde hasarları onarabilen çeşitli enzimler ürettiğini biliyoruz. Sonuçta hem doğal hem de sentetik olarak potansiyel kanserojen maddelere sürekli maruz kalıyoruz. Güneşten gelen ultraviyole ışınlar, kömürde pişmiş biftekteki benzopirin, şarabın içindeki alkol kabul edilen kanserojenlerdir, bedenimiz küçük dozlarla başa çıkmayı becerebilir. Diğer toksinlerde olduğu gibi kanserojenlerde de bir “eşik etkisi” olma olasılığı yüksektir. Bu eşiğin üzerinde bedenin koruyucu kimyası yetersiz kalır ancak altında kalınırsa endişe edilecek bir şey yoktur. Toksisite için yapılan standart hayvan deneyleri, “Tolere Edilen En Yüksek Doz’a (MTD) dayandırılır. Bu, hayvanlara bir kimyasaldan herhangi bir olumsuz sonucu tetiklemeden en fazla verilebilecek miktarı temsil eder. Bu miktarın üzerine çıkıldığında hayvanlar hastalanır. Kanser olurlarsa söz konusu kimyasal “kanserojen” olarak adlandırılır. İnsanın maruz kalabileceği güvenli seviyeler, hayvanlarda hiçbir etki yaratmayan en yüksek miktarlara dayanılarak belirlenir. Birçok durumda MTD, bir insanın maruz kalma olasılığı olan miktarların çok daha üzerindedir. Örneğin farelerde, herhangi bir kimyasala bir insanın karşı karşıya kalabileceğinin 100 bin değil de, 101 bin katı bir dozda maruz kaldığında tümör oluşuyorsa bu kimyasal kanserojen kategorisine sokulur. Daha makul bir yaklaşımsa öncelikle insanların maruz kaldığı en yüksek miktarı belirlemek, bunu 100 gibi bir güvenlik faktörü çarpanı dâhilinde kurgulamak ve bu dozu hayvanlarda denemek olabilir. Pratikte hiçbir anlamı olmayan teorik kanserojenlerle ilgili bir sürü gereksiz endişenin önüne geçilebilir.

Hayvan deneyleriyle ilgili de endişeler var. İnsan dev bir fare değil. Aralarında biyokimyasal farklar var. Yüksek dozda metanol alımında meydana gelen göz hasarı farelerde oluşmazken insanlarda ve diğer primatlarda oluşur. Nitro-benzen, insanlarda, köpeklerde ve kedilerde, maymunlar, tavşanlar ve farelere oranla daha toksiktir. Ancak 5 bin katı dioksin verilirse bir hamsterı öldürebilir. Peki ya kanser? Dioksin, diğer kanserojen maddelerden daha düşük dozlarda verildiğinde bazı hayvanlarda kanser oluşumuna neden olabilir tabii. Farelerde karaciğer tümörleri vücut ağırlığına göre kilogram başına günde 10 nanogram alındığında oluşur. Ancak kilogram başına 1 nanogramm hiçbir etkisi yoktur. Bir insanın maruz kaldığı ortalama miktar kilogram başına 0,002 nanogramdır. Bu, hayvanlarda hiçbir etki yaratmayan dozun yüzde 0,2 si kadardır. Yine de dioksinin doğada var olduğu göz önünde bulundurulursa insanların endişelenmelerinde haklılık payı vardır.

Farklı toksikliklere sahip 17 türü olan dioksinler, yanma ve bazı endüstriyel işlemlerin kasıtlı olmayan yan ürünleridir. Atmosferde birikerek toprağa ve bitkilere karışır, tarım ürünlerini yediğimizde ya da bunları yiyen hayvanları yediğimizde bedenimize girmenin yolunu bulurlar. Bu kadar küçük miktarların bir önemi var mıdır? Çok daha büyük miktarlara maruz kalan insanlardan bir fikir edinebiliriz. Kötü şöhretli yaprak dökücü Agent Orange’ın içindeki dioksinlere maruz kalan Vietnamlı yaşlılar, böcek ilacı endüstrisinde çalışan işçiler, 1976’da Seveso, İtalya’daki bir kimyasal tesisten yanlışlıkla yayılan yüklü miktarda diok-sinin kurbanları ve çöplerin yakıldığı tesislerin yakınında yaşayanlar üzerinde pek çok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların bazılarında, bazı kanser türlerinde ufak bir artış bulunmuş, bazılarında dioksinle hiçbir bağlantı kurulamamış, hatta bazıları vakalarda azalma olduğunu bile iddia etmiştir. Beslenme söz konusu olduğunda düşük dozda dioksinlerin kanseri teşvik ettiğine dair kanıtlar var. Ancak buna, küfte bulunan aflatoksin gibi başka kanserojenler verildikten sonra dioksin alan hayvanlarda rastlandı sadece. Diğer kanserojenlerden önce dioksin verildiğinde ise daha düşük kanser oranları elde edildi. Toksikolojinin şimdilik bize söyleyebilecekleri bundan ibaret. Sağlık hakkında daha fazlasına kadınlardunyasi.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum GönderNormal Yorum

emo-but-icon

Google Reklamları

Son Yayın

Reklam

Tavsiye Bağlantılar
Lokmacı

Popüler Yayınlar

item